AFRODIT-S
Hakkımda
- Afrodit-S
- Akıllı geçinen bir deli, ya da deliliğe vuran bir akıllı...İşte orası tam bir muamma olan şahsına munhasır bir kişiliğim esasında....
9 Kasım 2011 Çarşamba
ve biter...
Sonrasında sadece 2,5 ay daha sürebilmiş...Üstadın dediği gibiymiş gerçekten,'Sevgisizlik,ayrılıktan daha zor.'muş cidden...Bindiğim alametin kıyameti koptu artık...Ektiği ekinin hasatını topladı...Ben yine elimden gelenin fazlasını yaptığım için pişman değilim...Tekrar başı dik,kalbi kırık,yorgun,yine de umutlu yola devam edeceğim...
11 Ağustos 2011 Perşembe
Vukuundan sonradır,olayın intikali...
Şangıııııııııııııııırrrrrr diye bir ses geldi önce…Acıya duyarsızlaştığını düşündüğüm kalbim,aynı şekilde acıdı yeniden ‘Yetmedi mi beni heba ettiğin?’ derken…Aklım,’İyi de arkadaş ilk değil ki…’ diye söylenirken,’güven’ duygusunu yitirmiş olan benliğim en ukala tavrıyla ‘Ben dememiş miydim?’ diyerek böbürlendi bir kez daha…
Kabullenememe,şaşkınlık,hayal kırıklığı bi yandan; bezmişlik,yorgunluk diğer yandan…
Daha önce yakıp yıkmama sebep olan bu durum,şimdi de aynı tepkiyi vermeyi gerektirmiyor muydu?Bir şans daha verilmeli miydi?Ya da o anda çekip gitmeli miydi?Özü aynıydı da hani sonucu hafifletici sebepler taşımıyor da değildi sanki?Öfke kusup rahatlamalı mıydı,sakinliği koruyup çözüm mü araştırılmalıydı? Aklımla kalbimin arasında bu kadar hızlı git-gel yaşanmamıştı daha önce…Sadece bu ‘ilk’ti onunla ilgili…Kendisini özel kılmaya çalışırken sadece bu ilki tattırması çok ilginç değil miydi?
İlk anda bütün bünyemin baştan aşağı yandığını,kan dolaşımımın hızlandığını,her zerremin zangır zangır titrediğini hissettim…Bu git-geller de vücudumun tepkisiyle karışınca ortaya bi hayli dengesiz bi ben çıktı tabii…Bi yandan yaptığından dolayı pişman olduğunu söyleyen bi adam,diğer tarafta buna içten içe inanmayıp susamayan bi kadın…Hayıflanmakta haksız da sayılmam sanırım…Düşünsenize,biri geliyor,güven veriyor ( e insanoğlu güvenmek de istiyor),elini açıp kalbini koymanızı istiyor…Sonra çok geçmeden elinden düşürüp kırıyor…Bu kısır döngü içinde olduğuna mı yanarsın,o insanın bunu yaptığına mı???Başkaları yapsa arkalarından atıp tutan adamın benzer bi durumu sana yaşatmasına mı yanarsın yoksa???
Önce öfke saçtım,sonra dinlemeye çalıştım…Yuttum hissi verdim (ya da ben öyle sandım)… İçim hala acıyor…Bakasım,göresim dokunasım yok aslında…Dudakları zehir geldi,söyleyemedim…Elleri dikenli tel gibi battı,ses çıkaramadım…
Bi şey yokmuş gibi davranmayla geceyi sonlandırdım…Şimdi tekim,daha sakinim,düşünebiliyorum…Kaldırması zor,affı kolay olmayan bi durum esasen…Bundan sonrasında hep bir koca ‘acaba’ dedirtecek bi olay…Yine zamandan medet umulacak elbet…Ama zaman geçtikçe silinir mi,bilinmez…Unutmaya çalışmalı da ben bunu başarabilir miyim,tartışılır…Kendi başıma olayı örtbas edebilir miyim,hiç sanmam…Peki ya ne olacak bundan sonrası?Daha ne kadar oynayabilirim?Daha doğrusu oynamalı mıyım?Yüz-göz olduğum ‘güven’ duygusu tekrardan bana geri döner mi?Dönmezse ne yaparım?Herşeyi bıraktım da asıl ben eskisi gibi ‘o’nu yaşar mıyım????Bilemedim...
Şimdi başladı benim muhakemem…
Kabullenememe,şaşkınlık,hayal kırıklığı bi yandan; bezmişlik,yorgunluk diğer yandan…
Daha önce yakıp yıkmama sebep olan bu durum,şimdi de aynı tepkiyi vermeyi gerektirmiyor muydu?Bir şans daha verilmeli miydi?Ya da o anda çekip gitmeli miydi?Özü aynıydı da hani sonucu hafifletici sebepler taşımıyor da değildi sanki?Öfke kusup rahatlamalı mıydı,sakinliği koruyup çözüm mü araştırılmalıydı? Aklımla kalbimin arasında bu kadar hızlı git-gel yaşanmamıştı daha önce…Sadece bu ‘ilk’ti onunla ilgili…Kendisini özel kılmaya çalışırken sadece bu ilki tattırması çok ilginç değil miydi?
İlk anda bütün bünyemin baştan aşağı yandığını,kan dolaşımımın hızlandığını,her zerremin zangır zangır titrediğini hissettim…Bu git-geller de vücudumun tepkisiyle karışınca ortaya bi hayli dengesiz bi ben çıktı tabii…Bi yandan yaptığından dolayı pişman olduğunu söyleyen bi adam,diğer tarafta buna içten içe inanmayıp susamayan bi kadın…Hayıflanmakta haksız da sayılmam sanırım…Düşünsenize,biri geliyor,güven veriyor ( e insanoğlu güvenmek de istiyor),elini açıp kalbini koymanızı istiyor…Sonra çok geçmeden elinden düşürüp kırıyor…Bu kısır döngü içinde olduğuna mı yanarsın,o insanın bunu yaptığına mı???Başkaları yapsa arkalarından atıp tutan adamın benzer bi durumu sana yaşatmasına mı yanarsın yoksa???
Önce öfke saçtım,sonra dinlemeye çalıştım…Yuttum hissi verdim (ya da ben öyle sandım)… İçim hala acıyor…Bakasım,göresim dokunasım yok aslında…Dudakları zehir geldi,söyleyemedim…Elleri dikenli tel gibi battı,ses çıkaramadım…
Bi şey yokmuş gibi davranmayla geceyi sonlandırdım…Şimdi tekim,daha sakinim,düşünebiliyorum…Kaldırması zor,affı kolay olmayan bi durum esasen…Bundan sonrasında hep bir koca ‘acaba’ dedirtecek bi olay…Yine zamandan medet umulacak elbet…Ama zaman geçtikçe silinir mi,bilinmez…Unutmaya çalışmalı da ben bunu başarabilir miyim,tartışılır…Kendi başıma olayı örtbas edebilir miyim,hiç sanmam…Peki ya ne olacak bundan sonrası?Daha ne kadar oynayabilirim?Daha doğrusu oynamalı mıyım?Yüz-göz olduğum ‘güven’ duygusu tekrardan bana geri döner mi?Dönmezse ne yaparım?Herşeyi bıraktım da asıl ben eskisi gibi ‘o’nu yaşar mıyım????Bilemedim...
Şimdi başladı benim muhakemem…
12 Şubat 2011 Cumartesi
Yıkık Şehrin Öyküsü...
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir durumdayım…Yaşadığımı tam anlamıyla telaffuz edebileceğim kelime mevcut mu?Sanmıyorum…Varsa da ben bilmiyorum…’Hayal kırıklığı’ olabilir mi? Ya da ‘güven yitimi’? Belki ‘bezmişlik’? Belki ‘yorgunluk’?...Aslında çoktan seçmeli cevapların sonundaki şık gibi,hepsi…
Uzuuuuuuuunnnn uzun anlatmaya mecali de olmuyor insanın hani…Tek bir kelime olsa,’neyin var?’ diye sorduklarında ‘şuyum var’ diyebilsem keşke…Ama bir tanesini söylesen,diğeri eksik kalıyor…En can acıtanını söylemem gerekiyomuş ya hani,iyi de bunların hepsi canımı acıtıyor…Evet belki bu olabilir,benim canım acıyor…Alt başlıkları çok sadece,ama işin özü bir; benim canım acıyor…
Kalbimde koccaaaaa bir kütle var sanki…Ordaki ağarlık sürekli rahatsız ediyor beni…İçine baktım nedir bu ağırlık diye bir de ne göreyim? Kalbimin yeşil alanı kalmamış…İnşaat dolmuş her yeri…İzinsiz yapılar çoğunlukta üstelik… Bir de bu yetmezmiş gibi tammmm ortada yıkıklar var…O harabe de ne diyecekken bir zamanlar en yüksek,en cafcaflı,en güzel binam yıkılmış benim…Meğer geçen günkü gürültü patırtı ordan gelmiş…Etrafta sadece gecekondular kalmış…Çoğu boş…
Bu bahsettiğim yıkık yapıda oturanlar çok elit kişilerdi…En özel kesimden yani…Bina full donanımlıydı…Oturan kişilerin güvenliği ön plandaydı…Yabancı kimse giremezdi o binaya,ayrıca zırhlıydı…Dilenci ya da seyyar satıcı hiçbir şekilde yanaşamazdı…Ayrıca sınırsız kredileri vardı yüreğimin bankasında…Zaten oturan da çok azdı… Giriş katı boştu,kiraya verilirdi…En son kiracı fena çıktı,,,Geleni gideni bitmedi,zaten aldığı gibi bırakmamıştı o katı,eski haline tam anlamıyla gelemedi hiçbir zaman…. Girişin bir üstünde çok cici bir kız otururdu…Çooookkk uzun yıllar oturdu orda tek başına,sonra bir gün haber vermeden çekti gitti…Çatı katında sakin bir aile otururdu…Kimi zaman müzik sesini fazla açarlardı o kadar…Tek rahatsızlıkları buydu,kuru gürültü… Orta kat…. Ahhhh o orta kat… Orta kat binanın ennn güzel yeriydi… O katta gençten bir çocuk otururdu… Çatıdaki aile sesi fazla açsa ev sahibinin rahatsızlığını bir şekilde aza indirirdi… Giriş kattaki kiracı kimse, evi kötü bıraktığında içini o yaptırırdı… Binanın dış cephesini,çevre düzenlemesini hep o üstlenirdi… ‘Sanırım bu binaya ortak edeceğim onu.’ diye düşünüyordu ev sahibi…
İlk terk eden çatıdaki aile olmuş…Sonra o cici kız çıkmış evden…Ama geri geleceğini bilirmiş ev sahibi…Giriş katını saymıyorum,o zaten boştu…Aslında o katı tamamen boşaltıp kapatmayı düşünüyormuş ev sahibi…Duydum ki en son ‘gitmez’ dediği orta kattaki çıkmış…Neden diye sormuş defalarca ama cevap alamamış…Gelir diye düşünmüş ilk başta,bırakmaz demiş ama gelmemiş o çocuk…Artık ev sahibi de beklemeyi bırakmış…
Hal böyle olunca bina boş kalmış… Meğer bütün dengeyi oturanlar kuruyormuş…Bir kat sallansa diğeri devreye girip sarsıntıyı önlüyormuş…Şimdi ise boşluktan yıkılmış…Baktığımda gördüm,bildiğiniz harabeye dönmüş…Nasıl yapar nasıl eder diye düşünürken gözüme takıldı,o ailedeki hanım gelmiş ama uzaktan seyrediyor şimdilik…O cici kız gelmiş,tutmuş bir işin uzundan zaten varlığı yetiyordu… O ortadaki çocuk takmış kulaklığı kulağına arkasını dönmüş gidiyordu…Bağırdı ev sahibi arkasından,’gitme bak bina yıkılıyor’ diye,duymadı…Belki de duydu da umursamadı…Onca zaman apartmanın en güzel,en konforlu katında oturmasına rağmen giderken içi hiç burkulmamış gibiydi…Elleri ceplerinde,ıslık çala çala gidiyordu…Arkası dönüktü göremedim,gözleri yaşlı mıydı değil miydi? Bilmiyorum...
Ev sahibi ahlanıp vahlanma evresini geçmiş…Şimdi ‘ben ne yapacağım’ın derdinde… Oturmuş düşünüyor,tekrar bu apartmanı nasıl inşa ederim diye… Eee ne de olsa 28 yıllık bina,kolay değil haliyle…
Evet içimdeki ağırlığın sebebi buymuş… Şimdi kafatası şehrinin sahibinden ve de dost mu düşman mı bilemediği ‘zaman’dan yardım bekliyor… Adres belli;
İnanç mahallesi,Huzur sokak,Güven apartmanı… KALP/AFRODİT-S
Ya bu arada kalbime sormayı unuttum..Bahçede oynayan çocuğa ne oldu acaba???
Uzuuuuuuuunnnn uzun anlatmaya mecali de olmuyor insanın hani…Tek bir kelime olsa,’neyin var?’ diye sorduklarında ‘şuyum var’ diyebilsem keşke…Ama bir tanesini söylesen,diğeri eksik kalıyor…En can acıtanını söylemem gerekiyomuş ya hani,iyi de bunların hepsi canımı acıtıyor…Evet belki bu olabilir,benim canım acıyor…Alt başlıkları çok sadece,ama işin özü bir; benim canım acıyor…
Kalbimde koccaaaaa bir kütle var sanki…Ordaki ağarlık sürekli rahatsız ediyor beni…İçine baktım nedir bu ağırlık diye bir de ne göreyim? Kalbimin yeşil alanı kalmamış…İnşaat dolmuş her yeri…İzinsiz yapılar çoğunlukta üstelik… Bir de bu yetmezmiş gibi tammmm ortada yıkıklar var…O harabe de ne diyecekken bir zamanlar en yüksek,en cafcaflı,en güzel binam yıkılmış benim…Meğer geçen günkü gürültü patırtı ordan gelmiş…Etrafta sadece gecekondular kalmış…Çoğu boş…
Bu bahsettiğim yıkık yapıda oturanlar çok elit kişilerdi…En özel kesimden yani…Bina full donanımlıydı…Oturan kişilerin güvenliği ön plandaydı…Yabancı kimse giremezdi o binaya,ayrıca zırhlıydı…Dilenci ya da seyyar satıcı hiçbir şekilde yanaşamazdı…Ayrıca sınırsız kredileri vardı yüreğimin bankasında…Zaten oturan da çok azdı… Giriş katı boştu,kiraya verilirdi…En son kiracı fena çıktı,,,Geleni gideni bitmedi,zaten aldığı gibi bırakmamıştı o katı,eski haline tam anlamıyla gelemedi hiçbir zaman…. Girişin bir üstünde çok cici bir kız otururdu…Çooookkk uzun yıllar oturdu orda tek başına,sonra bir gün haber vermeden çekti gitti…Çatı katında sakin bir aile otururdu…Kimi zaman müzik sesini fazla açarlardı o kadar…Tek rahatsızlıkları buydu,kuru gürültü… Orta kat…. Ahhhh o orta kat… Orta kat binanın ennn güzel yeriydi… O katta gençten bir çocuk otururdu… Çatıdaki aile sesi fazla açsa ev sahibinin rahatsızlığını bir şekilde aza indirirdi… Giriş kattaki kiracı kimse, evi kötü bıraktığında içini o yaptırırdı… Binanın dış cephesini,çevre düzenlemesini hep o üstlenirdi… ‘Sanırım bu binaya ortak edeceğim onu.’ diye düşünüyordu ev sahibi…
İlk terk eden çatıdaki aile olmuş…Sonra o cici kız çıkmış evden…Ama geri geleceğini bilirmiş ev sahibi…Giriş katını saymıyorum,o zaten boştu…Aslında o katı tamamen boşaltıp kapatmayı düşünüyormuş ev sahibi…Duydum ki en son ‘gitmez’ dediği orta kattaki çıkmış…Neden diye sormuş defalarca ama cevap alamamış…Gelir diye düşünmüş ilk başta,bırakmaz demiş ama gelmemiş o çocuk…Artık ev sahibi de beklemeyi bırakmış…
Hal böyle olunca bina boş kalmış… Meğer bütün dengeyi oturanlar kuruyormuş…Bir kat sallansa diğeri devreye girip sarsıntıyı önlüyormuş…Şimdi ise boşluktan yıkılmış…Baktığımda gördüm,bildiğiniz harabeye dönmüş…Nasıl yapar nasıl eder diye düşünürken gözüme takıldı,o ailedeki hanım gelmiş ama uzaktan seyrediyor şimdilik…O cici kız gelmiş,tutmuş bir işin uzundan zaten varlığı yetiyordu… O ortadaki çocuk takmış kulaklığı kulağına arkasını dönmüş gidiyordu…Bağırdı ev sahibi arkasından,’gitme bak bina yıkılıyor’ diye,duymadı…Belki de duydu da umursamadı…Onca zaman apartmanın en güzel,en konforlu katında oturmasına rağmen giderken içi hiç burkulmamış gibiydi…Elleri ceplerinde,ıslık çala çala gidiyordu…Arkası dönüktü göremedim,gözleri yaşlı mıydı değil miydi? Bilmiyorum...
Ev sahibi ahlanıp vahlanma evresini geçmiş…Şimdi ‘ben ne yapacağım’ın derdinde… Oturmuş düşünüyor,tekrar bu apartmanı nasıl inşa ederim diye… Eee ne de olsa 28 yıllık bina,kolay değil haliyle…
Evet içimdeki ağırlığın sebebi buymuş… Şimdi kafatası şehrinin sahibinden ve de dost mu düşman mı bilemediği ‘zaman’dan yardım bekliyor… Adres belli;
İnanç mahallesi,Huzur sokak,Güven apartmanı… KALP/AFRODİT-S
Ya bu arada kalbime sormayı unuttum..Bahçede oynayan çocuğa ne oldu acaba???
13 Ağustos 2010 Cuma
Yar Yareler İçinde...
YAR yine yareler içinde...Dermanı arar başka ellerde...Benim yaram kanarken günden güne,yara sahibim döner dolaşır kapı kapı derman bulma hevesinde...Şimdi ona çare olmak için dokunmalı mı omuzuna bir dost edasında,yoksa ateş etrafında dönmesini mi seyretmeli pervasız bir sevdalı havasında???
3 Ağustos 2010 Salı
Bilmiyoruz ki...
Çok kolay seviyoruz,çok kolay sövüyoruz...Hakkını vermiyoruz bir kere! Ne o çok sevgimizin (!) arkasında duruyoruz,ne de sövmelerimizin...Çok severken nasıl bir çokluksa birden sönüveriyoruz...Sayıp söverken alaim-i semanın altından geçmişcesine 180 derece dönüp birden kanka kesiliyoruz...Kusura bakmayın beyler bayanlar,ne sevmeyi biliyoruz,ne de sövmeyi...
22 Temmuz 2010 Perşembe
......
Tam 'şimdi oldu' derken,birden 'şimdi ne oldu?' demek...'Düz yolda gidiyorum' diyebilmişken,birden duvara toslamak...'Tamamdır' diyorken,ufacık bir söz veya bir hareketle tamamlanacak yerlerin olduğunu görmek...Neticesinde ya olacaklar için sabreder halde bulursun kendini ya da kandırıyor halde... ????
8 Haziran 2010 Salı
Seni Seviyorum.....mu cidden????
Sorun bir çevrenize,'Beni seviyor musun?' diye...'Hayır' diyen çıkacak mı acaba???Sanmam...Nasıl da kolay söylüyorlar,söylüyoruz değil mi bu cümleyi: SENİ SEVİYORUM...Peki ya ağızdan çıkması saniyeyi alan bu cümlenin hakkını vermek için kaç fırın ekmek yememiz gerektiğinin farkında mıyız???Ne kadar çabuk seviyoruz biz böyle...Ne kadar çabuk herşeyimiz,değerlimiz,kıymetlimiz oluyor insanlar...Baksanıza herkes herkesi seviyor bu zamanda...Sevmek bukadar kolay değil ki...
Seviyorsan,karşındaki bunu yüreğinden duymalı...Gözlerine baktığında,karşındaki içten içe demeli 'beni seviyor' diye...Emek vermelisin herşeyden önce,çaba göstermelisin...Onun için yaptığın hiçbir iş sana ağır gelmemeli,gocunmamalısın...O konuşmadan anlamalısın bi derdinin olduğunu,o çağırmadan gitmelisin onunla...Beklememelisin 'şu zamanı seninle geçirelim mi?' demesini,bilakis sen zaman yaratmalısın yok yere...'Aman nasılsa bugün gördüm/duydum,yarın olmasa da olur' dedin mi,bitmiştir...Belki de hiç başlamamıştır...Sevgi bu düşüncenin olduğu yerde durmaz,hatta sezdiyse bu mantaliteyi hiç gelmez...Canın olmalı bir kere o...O acısa sen acımalısın,o kırıldıysa sen kendinden parça vermelisin ona eksiklerini tamamlasın diye...O uyuyamıyorsa sen gözünü kırpmamalısın...Açsa doymamalısın...Paylaşmaktır sevgi,paylaştıkça çoğalır...Geniş tutmalısın kalbini,herkesin yeri olmalı ayrı ayrı ama ona alternatif yaratmamalısın...Kredisi olmalı her daim sende,hiç bitmeyen tükenmeyen bir kredi...O,yanlış bir şey yaptığında çoğu zaman tolere etmelisin,o krediden yemesine izin vermelisin...Onu kıracaksın,üzeceksin diye 1 değil 10 kere düşüneceksin konuşmadan ya da bir şey yapmadan önce...Eğer bunları yapamam ben diyorsan bas git yoluna..Durma sevginin yanında..
Kimse yanlış anlamasın beni,sözlerim sadece 'sevgili' sıfatlı kişilere değil...Her sevgi bekler bunları,her 'seviyorum' kelimesi bu sorumlulukları barındırmalıdır altında...Ola ki yapamıyorsanız,yapamıyorsak vazgeçmelisiniz,vazgeçmeliyiz...Sevgi denen şey yalan değil a dostlar,sevmesini ama cidden yürekten sevebilmesini bilene...
Seviyorsan,karşındaki bunu yüreğinden duymalı...Gözlerine baktığında,karşındaki içten içe demeli 'beni seviyor' diye...Emek vermelisin herşeyden önce,çaba göstermelisin...Onun için yaptığın hiçbir iş sana ağır gelmemeli,gocunmamalısın...O konuşmadan anlamalısın bi derdinin olduğunu,o çağırmadan gitmelisin onunla...Beklememelisin 'şu zamanı seninle geçirelim mi?' demesini,bilakis sen zaman yaratmalısın yok yere...'Aman nasılsa bugün gördüm/duydum,yarın olmasa da olur' dedin mi,bitmiştir...Belki de hiç başlamamıştır...Sevgi bu düşüncenin olduğu yerde durmaz,hatta sezdiyse bu mantaliteyi hiç gelmez...Canın olmalı bir kere o...O acısa sen acımalısın,o kırıldıysa sen kendinden parça vermelisin ona eksiklerini tamamlasın diye...O uyuyamıyorsa sen gözünü kırpmamalısın...Açsa doymamalısın...Paylaşmaktır sevgi,paylaştıkça çoğalır...Geniş tutmalısın kalbini,herkesin yeri olmalı ayrı ayrı ama ona alternatif yaratmamalısın...Kredisi olmalı her daim sende,hiç bitmeyen tükenmeyen bir kredi...O,yanlış bir şey yaptığında çoğu zaman tolere etmelisin,o krediden yemesine izin vermelisin...Onu kıracaksın,üzeceksin diye 1 değil 10 kere düşüneceksin konuşmadan ya da bir şey yapmadan önce...Eğer bunları yapamam ben diyorsan bas git yoluna..Durma sevginin yanında..
Kimse yanlış anlamasın beni,sözlerim sadece 'sevgili' sıfatlı kişilere değil...Her sevgi bekler bunları,her 'seviyorum' kelimesi bu sorumlulukları barındırmalıdır altında...Ola ki yapamıyorsanız,yapamıyorsak vazgeçmelisiniz,vazgeçmeliyiz...Sevgi denen şey yalan değil a dostlar,sevmesini ama cidden yürekten sevebilmesini bilene...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)